Özgeçmiş:
Volkan Atılgan, 1980′de İstanbul’da doğdu. Çocukluk yıllarından itibaren fotoğrafa olan ilgisi artarak devam eden Atılgan, 1997 senesinde Kütahya Turizm Eğitim Merkezi’nin düzenlemiş olduğu meslek eğitimini tamamladıktan sonra iki yıl boyunca turizm sektöründe çeşitli görevlerde yer aldı.
1999 yılında Amasya Tabipler Birliği Lokali’nin işletmeciliğini bir yıl boyunca sürdürmüş olan Atılgan, 2001 yılı Haziran ayından bu yana Sinop ili Ayancık ilçesinde 14 yılı aşkın süredir profesyonel bir fotoğraf stüdyosunu yönetmektedir.
Aynı zamanda yaşamını sürdürdüğü ve gönülden bağlı olduğu Sinop ili ve Ayancık fotoğraf amatörleri için çalıştaylar ve foto safariler düzenlemektedir.
2012 senesinde kurulmasına önayak olduğu Ayancık Musiki Cemiyeti’ni desteklemekte ve organizasyonlarda fiilen yer alarak geleneksel müzik mirasının ilçede korunması ve yaşatılmasına destek olmaktadır.
Meslek olarak fotoğrafı seçmiş dükkan sahibi bir fotografçı iken, toplumsal tarihe olan ilgisi Atılgan’ı bir kent tarihi araştırmacısı yaptı. Yaşamakta olduğu Ayancıklılara ait ellerinde bulunan eski aile fotoğraflarını sosyal medyada sergileme amacı ile proje geliştirdi. Çıktığı bu yolculuk gerek gösterilen ilgi gerekse eline ulaşan fotoğrafların zenginliği sayesinde kendisini bir anda, sosyal sorumluluk projesi boyutuna varan bir gezici kent belleği sergisi olan Tarabalar ‘Bir Ayancık Belgeseli’ne dönüştürdü.
Atılgan ayrıca gönüllü olarak yaşadığı coğrafyanın tanıtımına ve turizmine yönelik bireysel çaba ve katkılarını da sosyal medya aracılığı ile sürdürmektedir.
Sergi: Tarabalar
Bir Kent düşünün;
İnsanların umutlarını ormanın yeşilinde bulduğu, acılarını gözyaşları ile denizin mavi sularına akıttığı!
Ayancık!
Süreç, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Ayancık ve çevresindeki orman varlığının 1929 yılında Alman ve Belçika sermayesiyle, o zaman için, dünyanın ikinci Türkiye’nin en büyük kereste fabrikasının kurulmasına olanak tanınmasıyla başladı. Ayancık’ın fabrikada çalışmak üzere yurtdışından çok sayıda eğitimli insan ile aldığı dış göç, yerleşik halk için Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin birçok kentinde yaşayanların düşlerinde bile tahayyül edemeyeceği bir dönemin başlangıcına sebep olmuş.
Fabrikanın var olması sebebiyle ilçe merkezinde ve belirli bölgelerde elektrik enerjisi Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kullanılmaya başlanmış. O yıllarda Ayancık’ta yaşamaya başlamış olan yabancı nüfus, Ayancık’ın yerli halkının kültürel ve sosyoekonomik hayatının çeşitlenerek modernleşmesinde mihenk taşı vazifesi görmüştür. Avrupa modası bu yıllarda bazen büyük şehirlerden bile önce Ayancık’a gelmiş, okullarda yabancı dil eğitimi verilmiş, sportif ve kültürel faaliyetler hız kesmeden devam etmiştir. Dünyada ilk tahtadan ağlar ile var edilmiş olan futbol sahası kalesi, tenis kortları, kadınlardan oluşan basketbol takımı, kadınlardan oluşan orkestralar, kostümlü balolar, geçmişten günümüze Tarabalar “Bir Ayancık Belgeseli” arşivinden yansıyan karelerden dikkat çekenleri arasında.
Yeşilin umut demek olduğu bu yıllarda, fabrikanın kapanışının ardından durağanlaşan sosyal ve özellikle ekonomik yaşam, insanların önce yurt içinde büyük kentlere göçlerine, ardından da Ayancık ilçesinden ve Sinop’tan 1960’lı yıllarda başlayan yurt dışında çalışma furyası ile yurt dışına göçlerine sahne olmuş.
Denizin mavisine damla damla akıtılan yaşlarla çıkılan umuda yolculuklara hep “Hele bir gideyim şu gurbete, bir beş yıl kalır, para biriktirir, dönerim”ler ile başlanmış. Bölünen aileler, gurbetten bir türlü para biriktirip dönemeyen babalar, hatta Türkiye’deki ailesini unutup orada yeni bir yaşam kuran kocalar, geride kalıp umutla yola bakan gözlere sahip, çocuklarını büyütmekle, yaşlılarına bakmakla bir ömrü tüketen kadınlar ile de sonuçlanmış bazen.
Bazen de bu söz yerini bulmuş oluyor ama sadece biriken paralar ile değil değişen hayatlar, acılar, özlemler, çaresizlikler ile de geri dönülüyordu.
Bu tatlı düşler ile yola çıkanların çektiği zorluklar; değişen, güzelleşen ya da parçalanan hayatlarına dair birikimlerin bugün “ Almancı” diye nitelendiren ikinci kuşağın ne oraya ne buraya ait hissettiği arada kaldığı, üçüncü kuşağın ise Türkiye’ye sadece tatil için geldiği bu başlangıcın yol hikayelerinin buluşma durağı ‘sözlü ve yazılı tarih belgeseli ‘VALİZİMDE GURBET’ ile çıkıyor karşımıza.
This post is also available in: İngilizce